Arının Doğasına Uygun Arıcılık – I –

Katagori :

Ekolojik Arıcılık

yayın tarihi :

Paylaş :

Arının “öz”üne doğasına sıkı sıkıya bağlıyız ve elbette ona büyük bir saygı duyuyoruz.

Buna sadece arılar değil, arının ilişkide olduğu her şey dahil. Petek örmesinden, oğula kadar; insanın taşıdığı kalp kadar sıcacık ve yine insanın doğum süreci kadar sancılı olan bir süreç. Eğer arı kolonisini bir bütün olarak anlarsak; yani petek örme, oğul vererek üreme ve üreme merkezinde yer alan ana arı şeklinde…belki de geleneksel arıcılığın yaptığı beli başlı müdahaleleri otomatik olarak bertaraf etmiş oluruz.

Şüphesiz bunu için uzun yıllar arıcılık yapan ve sürekli çözüm üreten arıcıları anmak, “sürdürülebilir arıcılık” kavramının hakkını vermek ve mümkünse ona katkılar sunmak, geliştirmek gerekir. Bu tür arıcılık, bir çalışma modundan çok daha fazlasını içerir. Arıların doğal davranışlarında hala yeni şeyler keşfediliyor ve arıcılık faaliyetlerinde temel araştırmalardan elde edilen en son bulguları biz de dikkatle inceliyoruz. Hedef her zaman arıların bütünlüğünü bireysel bir birim olarak korumak olmalı. Arı kolonisine saygı ve ona dikkatli yaklaşmak, bizim için mümkün olan en yüksek bal veriminden daha değerlidir ve önemlidir.

Arının Doğasına Uygun Arıcılık

Temel fikir *Rudolf Steiner’in düşüncelerine dayanmaktadır. Doktora filozofu ve **antroposofinin kurucusu, 1923’te yanan ***Goetheanum’u inşa etmek ve yangının kalıntılarını temizlemekle meşgul olan ustalar ve çalışanlara 80’den fazla “işçi konferansı****” adı altında seminerler verir. İşçiler konuları kendileri seçer. Dersler antropolojinin anlamı, insan ve toprak arasındaki ilişki gibi hayatın temel sorunlarıyla birlikte; alkolle nasıl bahşedilir, çocuk hastalıkları vb. gibi birçok pratik konuyla da ilgiliydiler. Müller adında bir zanaatkar ve arıcının bir sorusu üzerine, Steiner arılar ve bir bütün olarak arı kolonisine yeni bir bakış hakkında 9 ders verir.

Aynı yıllarda Weimarlı papaz ve arıcı Ferdinand Gerstung, yeni bir anlayış çağrısında bulunur; İşçi arılar, erkek arılar ve kraliçe arılara ayrı ayrı bakmak yerine, tüm koloni tek bir organizma olarak görmek gerektiğini vurgular ve bu bağlamda arı kolonisini “Bien-Arı” olarak adlandırılması gerektiğini söyler. 1920’de arı kolonisinin yaşam süreçlerini tamamen yeni bir şekilde açıklayan bu organik, bütünsel görüşü için fahri doktora ünvanını alır. “Der Bien und seine Zucht – Arı ve Üremesi” kitabı bugün hala okunmaya değer ve internetten ücretsiz olarak indirilebilir

Doğal arıcılığın temel unsurları

Bu yeni perspektiften, arıcılık uygulamasının temel unsurları olan arıların yaşamının üç doğal ifadesi nihayet formüle edilir: oğul verme, petek yapısı ve ana arının doğal yollarda üreyip, çiftleşmesi…

Şunu belirtmeden de geçmek olmaz; bütün bu bilgiler, o zamanki arı araştırması bilgisinden kaynaklanmıyordu, daha çok arı kolonisinin doğasına dair genel bir manevi görüşten, tecrübeden ve gözlemlerden ortaya çıkmıştı. Günümüzdeki bilimsel araştırmalar da bütün bunları doğrular niteliktedir. 

Arıcının “arının doğasına uygun arıcılıkta” arıyla ilişki, eşit düzeyde dostluk temeline dayanmalıdır. Ancak bu sadece her iki taraf da iş birliği içinde yeni bir şey yaratmak için “uzlaşma” yaparsa devam edebilir. Doğal arıcılık her şeyden önce bir iç musahabe olayıdır, kabullenme ve saygı göstermedir. Daha sonra belki pratik arıcılık uygulamalarından söz edilebiliriz. Bütün bunları göz önünden buldurduğumuzda Steiner’den yaklaşık 70 yıl sonra bu konuda “ilk adımlar” atılmaya başlanmış. “Demeter Çizgisi ****” adı verilen “arının doğasına uygun arıcılık” 1995’te kendini kurumlaştırmaya başlamıştır. 

Oğul Verme bir ölüm denemesi mi?

Steiner, oğul verme eylemini arı kolonisinin “Beinahetod-ölüme yakın” olarak nitelendirir. Bu kavrama alışmak ya kabullenmek belki biraz problemli. İnsan topluluklarında ölüm, çoğunlukla acı ve kederin eşlik ettiği olaylardır. Oğul verme ise onu izleyecek kadar şanslı olan herkesi büyülüyor. Arılar çeşmeden dökülür gibi giriş deliğinden dökülür ve havaya yükselirler. Sürü bulutu ya da güneşli bir gökyüzünde inanılmaz bir uğultu ve büyüleyici bir koku ile ileri geri hareket eder. Bu inanılmaz topluluk, birkaç dakika içinde kendine yerleşecek bir yer bulur. Kraliçe asla önderlik etmez. O sadece kızlarını takip eder, her zaman…

Şimdi burada ölüm süreci ne arar? Arılar ağaç kovuğunda ya da kovanda prensip olarak ölümsüzdürler. Bu süreklilikte işçi arılar, erkek arılar ve ana arı bir bütün içinde yetiştirilirler. ABD’li bilim insanı Thomas Seeley, ABD’nin kuzeydoğusundaki Arnot Ormanı’ndaki orman arılarının bu “ölümsüzlüğün” yaklaşık 6,5 yıl sürdüğünü gösterdiğini gözlemler. Biz henüz işin başındayız ama diğer birçok arıcı da bir kovanda on yıl veya daha fazla kesintisiz yaşayan arılardan söz ederler.

Arının iskeleti olarak Petek 

Tamamen çıplak bir arı sürüsünün, eski kraliçe ile birlikte yeni bir yuvaya ya da kovana taşınmasına, “yeni bir arı kolonisinin doğumu” olarak adlandırmak mantıklıdır. Bu genç arı ailesine şimdi acil olarak ne gerekiyor; Petek! Onsuz ne yavrulayabilirler ne de kışlık yiyeceklerini toplayabilirler. Sadece bu da değil, arılar sadece petekler üzerinde “dans” ederler, bunun anlamı ise tek iletişim biçimleri de henüz yoktur demektir. Ayrıca sıcak yaz günlerinde kovan sıcaklığını düşürmeleri gerekir: Bunun için arılar peteklerin üzerine ince su damlacıkları dağıtır ve sıcak kovan havasını düzenlerler. Buharlaşmalı soğutma ile kuluçkayı 35 ila 36 C e arasında sabit tutarlar. Peteğin içindeki balmumu ise arı kolonisinin tarihçesidir: tüm yağda çözünen hormonlar, feromonlar ve polenler onun içinde yazılıdır ve arı kolonisinin özelliğin yansıtan bir parçadır. Ne yazık ki, bu küçük kutucuklar, varroa tedavilerine ek olarak, tarlacıların polen ve nektarla eve taşıdığı modern tarımdan gelen birçok pestisit de içermektedir. Evet Petekler bir arı kolonisinin yaşamının ağırlıklı olarak gerçekleştiği temel yapıdır. Steiner buna “arı kolonisinin iskeleti” diyor: memeli embriyosundaki kemikler gibi; önce arılarla gizlenirler ve görünmez bir şekilde kalp şeklinde peteklerle ortaya çıkarlar. Yavaş yavaş arı kütlesinden yumuşak bir şekilde büyürler ve sonunda propolis ile takviye edilirler ve kullanım yoluyla sertleşirler. Bu açıdan bakıldığında ise bal mumuna “protez” denilmelidir. Doğada, petekler ancak bir arı kolonisi öldükten sonra “balmumu güveleri” tarafından parçalanır. Güveler her arı kolonisinde bulunabilirler. Sağlıklı koloniler için asla bir sorun teşkil etmezler ve mumun doğal döngüye dönüşü için vazgeçilmezdirler. 

Steiner’a Suni Kraliçe Yetiştirme Hakkında Ne Düşündüğünü Sorduğunda: Başlangıçta İyi Görünen Şey, 80 Ila 100 Yıl İçinde Arıcılığın Sona Ermesine Yol Açabilir

Yapay ana arı üretimine son

Dersleri sırasında arıcı Müller, Steiner’a suni kraliçe yetiştirme hakkında ne düşündüğünü sorduğunda: Başlangıçta iyi görünen şey, 80 ila 100 yıl içinde arıcılığın sona ermesine yol açabilir. Kraliçenin “mekanik” değiş tokuşu nedeniyle, koloninin uyumu artık uzun vadede garanti edilmemektedir.

Kraliçe koloninin kalbi olarak görülürse, bu durum yeni bir organ nakli gibi algılanmalı. Bu açıdan bakıldığında, bir koloniye yabancı bir kraliçenin yerleştirilmesi bir tür “kalp nakli”dir ve ancak “koloninin kendisi” pahasına mümkündür. 2006 ve 2007 yıllarında ABD’de Koloni Çöküş Bozukluğu (CCD) olarak bilinen büyük koloni ölümlerinden sonra, Steiner’ın kraliçe yetiştirme konusundaki görüşleri Amerikan günlük gazetelerinde yer aldı. Seksen yıl önce arıcılığın gerileyeceğini kehanet eden bir “Avusturyalı filozof”a atıfta bulundular. Trajik ama gerçek. 

Doğal arıcılığın temel unsurları

• Oğul vereme zamanında çoğalma
• Doğal petek yapımı
• Ana anarının doğal üreyip ve yerelde çiftleşmesi

* Biyodinamik tarım, 19.yüzyılın ikinci yarısında Avusturya’da doğan filozof, bilim adamı, eğitimci, sanatçı ve antropozofi ekolünün kurucusu Rudolf Steiner’in 1924 yılında Breslau’da (bir zamanlar Almanya’nın doğu kısmında olan, şu anda ise Polonya’da Wroclaw olan bir yer) ‘Tarım Dersleri’ başlığında toplayarak sekiz ayrı seminerde çiftçilere aktardığı kadim bilgilerle hayat bulmuştur. Buna ilaveten, dört ders İngilizce olarak ‘Tarımın Yenilenmesi için Spiritüel Temeller’ adı verilen kitapta yayınlanmıştır.

Rudolf Steiner, on gün süren seminerler boyunca modern organik çiftçiliğin de temelini atmıştır. Rudolf Steiner’in geleceğe yönelik tarım hakkındaki uyarımları, çok kısa sürede kök salabileceği sağlam bir zemin bulmuştur.

**Antropozofi, (Yunanca: ἄνθρωπος ánthrōpos (insan) ve σοφία sofίa (hikmet)) Rudolf Steiner tarafından kurulan fizik ötesi fenomenleri, doğa bilimlerinin fizikî dünyayı araştırdığı ve tanımladığı kesinlik ve açıklıkta araştırmayı ve tanımlamayı hedefleyen bir ezoterik bir fikir akımıdı.

*** Rudolf Steiner’in 1920’de biten ilk Goetheanum binası iki kubbeli ahşap bir yapıydı. 1.Dünya Savaşı sırasında bir barış girişimi olarak birbirleriyle çarpışan değişik uluslara mensup insanların emeklerini birleştirerek inşa ettikleri bu anlamlı yapı 1922’yi 1923’e bağlayan yeni yılın akşamında kundaklanmış, daha sonra 1924 yılında yerine yenisi yapılmıştır. Tekrardan yapılan bu ikinci yapı günümüzde Antroposofik topluluğun genel merkezi olarak kullanılmasının yanı sıra uluslararası kongrelere, gösteri ve çeşitli performanslara ev sahipliği yapmakta, aynı zamanda da ruhsal bilim okulu olarak kullanılmaktadır.

**** Kursa katılan çiftçiler, Rudolf Steiner’in gösterdiklerini derhal hayata geçirmeye başladılar. Oluşturdukları antropozofik grup, işe başlamalarının üzerinden 4 yıl gibi bir süre geçtikten sonra ürünleri için bereket tanrıçası Demeter’in adını seçtiler.