Varroa destructor

Katagori :

Arı Hastalıkları, Ekolojik Arıcılık, Varroa

yayın tarihi :

Paylaş :

Varroa’yı anlamak

Varroa aktarı (Varro destructor), önceleri “Varroa jacobsoni” olarak adlandırılıyordu. Geçen yüzyılan başında ilk olarak Asya arılarının (Apis cerana) üzerinde görüldü, sonraları ise batı arılarında ( Apis mellifera) görülmeye başlandı. 1965 yılında itibaren Doğu Almanyada , 1975 yılında ise Batı Avrupa’da görülmeye başlandı ve ne yazık ki bir kaç istisna dışında şu an tüm dünyada “arıların en büyük belası” olmaya devam ediyor. Neden bela, yazının ilerleyen bülümlerinden değinmeye çalışırız.

Varroa, arı kuluçkalarını çoğalmak için kullanıyor, konaklıyor. Apis Cerana’lar bu akara karşı savunma mekanizması geliştirmiş ve Varroa ile baş edebiliyorlar. Fakat yeni konakçı arılar, yani Apis mellifera ise henüz kendini savunabilecek bir mekanizma geliştirememiş, arılar güçsüz düşüp ölebiliyorlar.Bu nedenle bütün dünyada hala büyük bir aktif mücadele yürütülüyor.Birkaç yarı ya da tam izole bölgede, bu akara karşı toleranslı bir arı popülasyonu geliştirilebilmiş. Bununla birlikte çoğu arıcı “ilaç” kullanmadan arılarını hayatta tutamıyor.

Varroa yeni konağına(Apis mellifera) mükemmel uyum sağlıyor

Sadece dişi Akarlar yetişkin arıların üzerinde parazitlenir. Enine oval, yassı gövdeleri ile balmumu bezlerinin hizasında, karın halkaları arasına yerleşirler. Orada, yağ hücreleri ve hemolenf karışımını emdikleri hassas interkutan zarlarda yaralar açarlar. Bununla birlikte, akarlar genellikle burada sadece birkaç gün kalır, çünkü üreme ve asıl parazitleşme arının kapalı kuluçkasında gerçekleşir.

Bunu yapmak için anne akarlar, arı kuluçkası kapanmaya yakın kuluçkaya girerler. İlk başta kendilerini yemlerin içinde hareketsiz bir şekilde sıkışıp kaldıkları larvanın altında saklar. Sadece yiyecekler tükendiğinde, kapandıkları yerden tekrar çıkarlar ve her 30 saatte bir, yumurta bırakırlar: Anne akar, kurtçuk veya pupanın karnına yakın bir yerde, yavrularının yiyecek alabileceği bir açıklık oluşturur. Kuluçka süresi ne kadar uzun olursa, akarların yavruları o kadar çok çoğalacıktır. Erkek arı kuluçkasında 5 adete kadar, işçi kuluçkasında ise 3 adete kadar dişi akar gelişebilir. Ana arı kuluçkasında ise akarlar büyümez. Yetişkin arılar, akarların pupanın içinde beslenmesiyle pek zarar görmez. Bununla birlikte, akarların oluşturduğu yaralardan mikroplar geçebilir. 

Tek şans, arılar yazın 6 haftalık kısa yaşam süreleriyle çoğu patojenin çoğalmasını zorlaştıran bir ömre sahiptirler.

Varroa ile mücadele edilmezse ne olur

Çok fazla varroa olunca, gözlerdeki yavru arılar göz içinde ölüyor. Bu da koloninin sönmesine neden olur. Varroa popülasyonu yükselirse beraberinde çeşitli viral hastalıkları getirir.Özellikle varroanın açtığı yaralardan deformasyon kanat virüsü ve kronik arı felç virüsü arılara bulaşabilir, daha doğrusu varroa arıdan arıya taşır, sonuçta ya kanatsız arılar doğar yada koloninin büyük kısmı felce uğrayıp söner.

Varroa akarı ile yeni konakçı arı Apis mellifera arasındaki parazit – konak – ilişkisi, arıların henüz Varroa akarıyla baş edebilecek durumda olmadıklarından dolayı ve bu nedenle arıların ölümüne yol açtığından, mutlaka her yerde aktif olarak mücadele edilmelidir.

Arı kolonilerin kışa girerken ne kadar akara sahip olması gerektiği bugün Almanyada hala çok tartışılan bir konu . 

Örneğin Kirchhain Arı Enstitüsü Başkanı Dr. Ralph Büchler göre ise, kolonilerin parazite karşı adaptasyonunu artırmak için kışa önemli sayıda akarla girilmesini öneriyor. 

Doğal Arıcılık ile ünlü Fischermühle – Mellifera. e.V. ise 50’den az akarla yeni sezona başlanması gerektiğini tavsiye ediyor. Bunun anlamı; Aralık ayı boyunca Varroa ızgarasına düşen doğal ölü Varroa sayısının günde 1 ile sınırlı olması gerekiyor.  

Şu bir gerçek ki; Varroa ile mücadelede bir altın kural henüz yok.  

Akarları ya yan etkileri olan organik asitlerle ya da kuluçkayı kesintiye uğratmak için çeşitli biyotektik yöntemlerle azaltmak gerekiyor. Her iki durumda da, kış kayıpları en aza indirilebilir ve arılar sağlıklı bir şekilde kışlatılabilir.

Mücadele yöntemlerini ise bir sonraki yazıya bırakalım